09 Ocak, 2012

no panik. derin nefes al ver ki üç dört...

Her zaman atraksiyonlu bir hayatım olmadığından şikayet eden ben, artık çok iyi biliyor ki atraksiyon bana göre bir şey değil. Hele de bu panik halimle bir bütün oluşturunca… yazacak malzeme oldu ama aslında olmasaydı da olurdu.
bir arkadaşımla Pazar günü için çıkalım gezelim dedik, her Pazar evdeyim sanki de. Evet her Pazar evdeyim aslında ben. Önceliğimizde Pazar günleri kurulan bit pazarı vardı. İlk defa gidecektik bu pazara. Daha önce gidenlerden güzel dönütler almıştık, bizde gidip oranın bir tozunu attırmalıydık. Saat 10 da buluşacakken ben uyanamadım. Kız msjlar atıyor, bi kendime geldim 10a 10 var. makyajı, kıyafeti, evden çıkışı, metroya varışı falan derken bana gerekli süre en az 30 dk ... dahası kurtarmaz normalde ama jet hızyla öyle bir hazırlandım ki 10 dkya apartman çıkışındaydım.. Ben koştura koştura metroya koşarkene msj gelmezmi? Otobüsteyim diye. Tabi arkadaşım bu kız hazırlanamayacak bari burada beklemeyeyim evine gideyim diyip otobüse binmiş bize geliyor. Bense 4 dk ya metroya uçacaktım. Tıpış tıpış otobüs durağına gittim ve beklemeye aslında ayakta uyuklamaya koyuldum. Neyse geldi biz de gayet heyecanlı metroya gittik. Metrodan inene kadar şey düşündüm;
Aysel gürel, bit pazarından falan alışveriş yapardı diye duymuştum. Kadının tüm giydiklerini ordan alıyor zannetmiş olmalıyım ki, hayalimde tv de görülen mahmutpaşa gibi bir yer, cıvıl cıvıl renklerle kurulu bir Pazar. Ne bileyim aklımda güzel Pazar manzaraları falan.
İndik metrodan ilk gördüğümüz kişiye soracaktık.  Gittim gayet akli dengesi yerinde olmayan bir adama sordum. O da saolsun tarif etmeye çalıştı ama nasıl diye sormayın. Hatırlamak istemiyorum. İlerledik, gittik, sonra gayet berbat bir köprü ve köprünün arka tarafında yığınla insan. Arkadaşımla birbirimize bakıp güldük. Bulmanın keyfiyle ‘istikamet insan yığını’ diyerekten gittik.  
Aman Allah’ım o ne? O da ne? Çamurların içinde eski, berbat eşyalar. Dolandık biraz hayır canım böyle değildir falan filan derken başladığımız yere geri döndük. Sonra arkamıza bakmadan ordan uzaklaştık. Oradan Alsancak’a geçtik. Yemek alışveriş falan gezdik, eve gidelim dedik, sonra metro yaptık gene, yürüyen merdivene tersten binip aşağı indik, görevliden azar işittik :)…. Eee bu muymuş atraksiyon hayır değil….
Bugün, dün çantam da olan nüfus cüzdanımın olmadığını fark ettim. Panik halim tavan yaptı resmen. Evin içinde koşturuyorum. Her yeri altüst ettim kimliğim yok. Dokunsan ağlayacam. Bi kimlik için ağlanır mı demeyin. Ben ağlarım hemde çığıra çığıra… sonra karakola gitmem söylendi. Tamam deyip evden çıktım. Ama şeytan, ben karakol yolunu tutmuşken aklıma girdi. Hadi kalk git alsancak’a çantanı açtığın yerlere sor belki bulmuşlardır, belki kimliğin orda seni bekliyordur. Kalktım gittim dün girdiğim tüm yerlere, dün kimliğimi düşürmüşüm, kimlik buldunuz mu? Cevap hüsran, deli gibi yağmur bastırdı birde. Ben korunmasız, şemsiyesiz ve yüzümde bir ton boya var iken.
Sonra alsancak’ta karakola gittim. Adam tutanak tutmayacağım. Git nüfus müdürlüğüne çıkar dedi. Bende sevindim, nüfus müdürlüğüne gideyim bari dedim ve gittim ordan. Abimi aradım durumu anlattım konuştuk, hiç aklıma gelmeyen durumlardan bahsederek içime kurt düşürdü. Ya biri kimliğimi kullanarak bankadan kredi çekerse, sonra o krediyle bir şirket açarsa, sonra o şirket batarsa. Batmasa iyi sorun yok ama ya batarsa. Ya biri kimliğimi bir dvd kiralayan dükkana bırakıp bir sürü dvd alıp adamı dolandırırsa. En çok bu duruma üzülürüm. Ya Kemal Sunal’ın karabela filminde olduğu gibi olursa. Kabul bu ihtimal düşük ama ya benzeri olursa. bi şüphe bi şüphe içimde. ya ya kimliğimi evlendirirlerse. hem de yabancı uyruklu, yasa dışı işler falan. Aman yarabbim.  ya bir kaç sene sonra ATHENA üyesi diye tutuklanırsam...
Dahası benim ikametim İzmir de değil ki. Kimliksiz uçağa binemem. Burada mı kaldım? Kimliğini kaybeden burada ikameti olmayan insanlar ne yapar bilmediğimden ve etrafımda da buu bilen insanlar olmadığından tekrar panik tavan, o kadar hızlı yürümüşüm ki, bir anda nüfus müdürlüğünde buldum kendimi, sıra aldım 50 kişi var tam tamına 50… hadi dedim boş bekleme bari buradaki karakola git. Gittim, derdimi anlattım. Adam kayıt tuttu. Sistem değişmiş, tutanak falan yok, gazeteye ilan da yok. Parayı bas kimliği çıkar dedi bana. Tamam dedim. Bu sıra zarfında unuttum yeniden ikamet durumunu. Gittim para çekeceğim ziraatten. Allah’ım kuyruk sokak başına kadar. Malum birinci sınıflar ilk burslarını alıyorlar. Sıra bir de tekli değil. Her sırada en az 2 en çok 5 kişi falan. Saymadım ama yaklaşık 80 kişi, yuh. O panik halimle aklıma nasıl geldi bilmiyorum. Ki ben panik olduğumda donar kalırım. Hemen başkasını arayıp yardım, fikir takviyesi isterim. Aklıma gelen fikir herhangi bir bankanın atm sinden para çekmek bu arada.
Sonra gittim nüfus müdürlüğüne, 15 kişi kalmış. Of çok var derkene, sıra numaraları üçer üçer eksildi. Birçok insan beklememiş ve gitmişler. Heyoooo.  Sıram hemen geldi. Adam bana git bu muhtarlığa dediği anda ölecektim, nefesim kesildi. Sonra şöyle yap sonra şuraya git falan filan duymuyorum. Pardon anlamadım bir daha söyler misiniz ne yapacağım? Diye sorup pür dikkatimi adama verdim.  Kalbim ağzımda atarkene benim ikametim İzmir de değil, çıkıverdi ağzımdan, kesinlikle bilinçli söylemedim. Ama iyi ki söylemişim. Bence yüce rabbim söyletti. Çekmeyeceğimiz dert verilmezmiş ya. Gerçekten adamı dinlemek gerçekten orda panik krizinden ölmeme neden olabilirdi. İkametin Diyarbakır da senin burada ne işin var? Dedi ve ben cevap vermek yerine bön bön baktım. Bir insana ikametin yok sen arıyorsun İzmir de gibi saçma bişi söylenmemeli. Ne alaka ama ben tabi… Ne işim var benim burada diye zırlamaya başlayabilirdim. Son ki üç dört derkene. Halimi anladı galiba ve gülerek öğrenci misin? Dedi. Evet dedim. Sonra yapmam gereken basit işlemleri söyledi. Bunları hallet gel, çıkarırız kimliğini dedi. Hemen gözlerim güldü, dişlerim parladı, teşekkür ettim ve çıktım dışarı.
Attım kendimi bardaktan boşalırcasına yağmurun içine hiç bir şey umurumda değildi. Kalbimin atış sayısı da normale dönmüştü. Sonra fotokopiciye giderken, acıktığımı hissettim. Battalbey’in kapısını açtım. ''Çift lavaşlı bir tane istiyorum. Paket olsun. Fotokopiciye uğrayıp gelcem hemen'' dedim. Fotokopiciden çıkarken ise unuttum. Doğru otobüse bindim. Otobüsten indiğim an DANK. Allah’ım dönmeli miydim? Dönmedim. İçim sızladı, kendime kızdım ama dönmedim. Aslında dönebilirdim. Dönmeyerek ayıp ettim. Ama onca yorgunluktan sonra bilemedim off. Kendime söylene söylene markete girdim. O kadar panik halde koşturdum ki bugün evde yemek yapmam gerektiğini bile unutmuştum. Hava kararmış, yemek saati geçmişti. Eve gelip, kim yemek yaptı bugün kurt gibi açım dedim. Sonra bir DANK daha. Bir sonraki boş günde size leziz yemekler yapacağım demekle kaldım.
Ailemle tlfonda konuştum. durumu anlattım. ailem dedim çünki, babam, annem, ablam, diğer ablam yengem ve abimden bahsediyorum. aynı anda hepsiyle konuştum yani... onlar o çok relaxlar ya ''bir şey olmaz, sakin ol yenisini çıkar, üzme kendini, ya çantanı veya cüzdanını kaybetseydin, panik yapma bi ya'' falan dediler. rahatladım, boşuna panik yaptım biliyorum ama gene olsa gene yapardım KENDİMİ TANIYORUM.  Yemeğimi yedim. Ve yazmaya başladım. Şimdi de yazımı bitirdim. THE END? 

2 yorum:

enes dedi ki...

senin bizi de panik duruma sokan hallerin var. yazılanları tekrar tekrar okursan daha iyi anlarsan. tekrar okuyunca kararımı verdim mesela; sana tavsiyeden fazlası lazım...

yusrac dedi ki...

biliyorum and katılıyorum :) sen varsın yeter diyorum bir de :)