07 Mart, 2012

gitme, yerinde say gençlik çağım


 her zaman ailemin bana karşı kullandıkları şu ikilem arasında kalmışımdır. ''sen büyüdün artık çocukla çocuk olmak sana hiç yakışıyor mu?'' ''sen küçüksün daha büyü önce sonra ne istersen yaparsın.'' bunların şu şekilde türevleri de elbette mevcuttur. sen küçüksün kalk su getir. susss sen küçüksün laf dinle. oraya gitme bunu yapma,küçük dediğin annesinin dibinden ayrılmaz. sen büyüksün evin işini sen yap, bulaşıkları sen yıka.   velhasıl, işlerine gelince büyük gelmeyince küçük... biliyorum bu muamaleyle karşılaşan ilk insan da değilim son insan da değilim. ben öyle ortalarda bir yerlerde zırlayan, yaşı 20 aklı 20 hala üniversite öğrencisi, sağa sola sataşan illaki laf olsun da konuşayım diyen ve saatlerce usanmadan karşısındakini kaçırana kadar zırvalayabilen bir çeneye sahip, her durumda egosundan geçilmeyen, her zaman çocukluğunu, sokaklarda fink attığı zamanları akşam ezanı okunmadan önce evde olma zorunluluğu olan minik yavrucağı özleyen işte... minik dediysek pek minik de sayılmazdım. ilkokul hayatım boyunca hep en önde oturmaya meraklı ama sırık boyundan ötürü hep 4. sıralarda oturmaya mahkum biriydim ben. Allah'tan çalışkan bir öğrenci olduğumdan öğretmenim son sıraya oturtmazdı. ön de oturan arkadaşlarımdan gelmeyen olunca soluğu öğretmenimin yanında alır. bugün şunun yerinde oturabilir miyim? der ve otururdum. o sınıfın en mutlu öğrencisi sıfatına bile mazhar olabilirdim o an ki lisan-ı halimle. ne dert olmuş içime, o zamanlar arka sıra fobim bile vardı. bundan ötürü lisede hep birinci sırada oturdum ben :)

bir de ben eskiden anlatım bozukluklarına dikkat ederdim hatta lise de eski adıyla öss ye hazırlanırken bile en sevdiğim konu yazım anlatım hatalarıydı. ben üniversite de böyle oldum. tabi böyle söyledim diye üniv okuduğuna pişman birini düşünüyorsunuz dimi? aslında bu tamamen doğru... okulu bırakıp evde koca beklemeyi istiyor olabilirdim ben aslında. tabi bunun öncesinde annem tarafından saçı yolunmuş bir insan olarak yaşamayı göze almam gerekir.

annem ki çocuklarından ayrı kalmaya dayanamayan hatun. beni taaa izmirlere okuyayım diye göndermişken benden bu kadar ayrı kalmışken, tek bekar çocuğu olarak en çok bana karşı hasret çekerkene onu bazen kanser etmeme rağmen arada kendini kanepenin üstüne atıp ben felç oldum bu kız beni öldürmek istiyor diye tüm evi ayağa kaldırdıktan sonra ben tamam yapmayacam dediğimde hemen normale dönüp beni bağrına basandır kendileri. bu yüzden bu konu kesinlikle bir kanepe krizi olabilir.

bazen düşünmüyor değilim işte. ''geçse de gençlik çağım'' şarkısını söylerken aslında içimden nidalar yükseliyor hayır hayır hayır. geçmesin yerinde kalsın. geçen çocukluk çağından ne hayır gördük? geçen gençlik çağından görelim. ben hep 20 kalayım. hep genç kalayım. ailem yukarıda bahsettiğim ikilem arasında her zaman kalsın mesela. ben gençlik çağımın geçtiğini büyüksün-küçüksün ikileminin bittiği gün anlayacam, sanırım.

evet sevgili gençlik çağım 21 olmama 14 gün varkene senden rica ediyorum. yerinde say...

Hiç yorum yok: