04 Kasım, 2012

sadece, yani sadece



- Efendim

+ Geçmişin, bitmiş yetmiş hikayesi üzerine söylenecek sözlerim kalsaydı da söyleseydim. Bir geçmişi sonra da hayalini kurduğum bir an'ı tekrardan düşlemekten korkmasaydım. Yitirdiklerimi hatırlamaktan, hatırladıklarımın canımı yakmasından, yakmasından ziyade gözümün içine baka baka benle dalga geçer gibi sırıtmasından, mesele alay konusu olmak değil de yokluğunda kaybolmak. yani...

- Efendim. ne dediniz? Alo...

+ Ufak bi çizik atsa hayat diyorum sorun olmazdı da. ama böyle en içten acıtınca, yoklukla sınanınca varlığı sadece fotoğraflarda kalınca, hatıralar ara sıra beynimin canına okuyunca, özlem tavan yapınca, tavan demişken üst üste konulan tuğlaları düşün böyle tavana kadar olan araya konulan harç malzemeleriyle. yani sağlam... yani...

-hiç bişi anlamıyorum ben. Alo!!

+ demek istediğim, kat kat olan özlem. üst üste konulan özlemler. bir annenin, bir çocuğun, bir evladın,bir torunun, bir babanın, bir damadın, bir kardeşin özlemi... kaynak- alıcı meselesi, bir çok kaynaktan tek alıcıya gönderilen bir sürü mesaj, bir sürü özlem, yalnız dönütü olmayanından. yani...

- Yanlış aradınız galiba, Alo, Kimi aramıştınız?

+ Torunu kucağında bir dedeyi, deve üzerinde umrede olan bir hacıyı, komik bir şapkayı başına takıp sırıtan bir eğlence kaynağını, bazen zıtlaşan hep kendi bildiğinin doğru olduğunu düşünen, çoğu zaman fikirlerine köstek olmadığı gibi destekte olmayan bir babayı, fotoğrafı çekilince 'hayır beni sakın çekme' diyipte poz vermekten de geri durmayan sonra da 'getir bakayım nasıl çıkmışım' diyen birini, yani özlenilen. yani...

-Galiba, yanlış yeri aradınız siz.

+ Aranılan yer ulaşılması zor bir yer, zor değil de vakti var daha. nasıl anlatsam zamanı gelince gidilecek yani yani yani....

- Burası aradığınız yer değil.

+ yani sadece...

-Kapatıyorum.

+sadece...

Hiç yorum yok: