30 Kasım, 2012

haluk levent şarkılarını severim.

bir şafak vakti sahibinin ani hareketinden kazandığı ivmeyle yatağın üstünden odanın orta saha çizgisine doğru  uçan bilgisayarın, aldığı darbeden tabi ki ekranı kırılır. tamire gönderilen ve henüz eve gelen bilgisayar sahibinin bi anlık mallığıyla hop güm yere düşer ve yine bir yerleri kırılır. bilgisayarın mal sahibi, işte o ben. herkesçe alay konusu edilip ev arkadaşları tarafından saygı duruşunda durularak 30 saniye alkışlanır. 

sonra bu olaydan sonra ben de bir uğursuzluk mu var diye düşünen bu zavallı kızcağızımız, evde uzun 3lü fişin 3lü kısmının masaya dolanması ve orada sabitlenmesi halindeyken fişin kablosuna basar. ve o ani hareketle fiş prizden çıkmak yerine prizi kırarak yere düşer ve bildiğiniz duvardaki priz paramparça olur. böyle bi olayın nasıl gerçekleşeceğini anlamlandıramamışken  'bi uğursuzluk var bende' konusundaki varsayımlar seviyesini orta basamağa çıkarır.

sonra borcam yıkarken yere çakılmayan borcam'ın kahramanımızın elinde nasıl parçalandığına şahit oluyoruz. ya bu bildiğimiz fırına yüksek derece sıcaklıkta kullanılan borcam. yere düşmedi tezgahın üzerine tam bırakılacakken değişik yerlerinden kırılarak kahramanımızın gözlerini ağzını bilmem kaç karış açmasına neden oldu. mutfaktakiler şaşkın, borcam sahibesi üzgün, biz evcek mahcup... borcam kırılır mı?darbe almamışken hemde... uğursuzluk varsayımı en üst seviyede yerini almış olur böylece...

bitti mi? hayır bitmedi. stajda kullanılmak için kullanılan baloncuklar var sırada. balon şişirilir, patlama tehlikesi olmayan elde patlar. balonu neyin patlattığı bir türlü anlaşılamaz. ikinci balon ele alınır, bi güzel şişirilir. tam materyal için kullanılacak. bu balon da güm. 3.  balon daha az şişirilir. bu sefer de bu balon hiç bir yerinde delik olmadığı halde büzüşür. deliği olmayan balon büzüşür mü? valla benim evdeki büzüştü. acaba ağzını mı kapatamamışım diyordum. ağzı kapalı. balonun içinde kalan havasına basınç uygulayıp havanın çıkabileceği yerleri kontrol ediyorum. öyle bişi yok. kendi kendime havalar soğuk, soğuktan oldu soğuktan diye diye bi kulp buldum ordan tutuyorum...

uğursuzluk deil de, stres sinir negatif enerji diyenler de oluyor. bilmiyorum. beni üfleyecek, okuyup hohlayacak hacı hoca lazım. ühühühü

aslında bir yönden de bunların bana verilmiş doğa üstü güçlerden olduğunu da söyleyebiliriz. gizli güçlerim var kimse de olmayan ama ben kullanmayı bilmiyorum. uzaktan bir şeyleri parçalayabilirim belki de ileride. faith dizisinde lee min ho'nun yıldırım gücü gibi benim de parçalama gücüm olabilir. aksi kanıtlanmadığı sürece bunu   böyle kabul edeceğim... 

bir de; 

kağıt kesmem gereken makasla parmağımı kesmek, o kesik tam iyileşmeden şerit metre ile aynı yerden parmağımı kesmek ve bu kesik de henüz iyileşmişken bıçakla yine ve yeniden aynı yerden sol işaret parmağımı kesmek. büyük maharet gerektirir bence de.

kpss'ye çalışmam gerekirken saatlerce bil-fethet oyununu oynayaraktan, oyun oynarken kitaplıktaki kpss kitaplarına bakıp yazık bu kadar kitaba ders çalış diye kendime kızaraktan, bu oyuna neden eğitim bilimleri soruları da eklemiyorlar bi güzel burada öğrenirim diyerek oyunu bulanlara sitem ederekten, bireysel farklılıklarında bulunduğunu ve 'ben eğlenerek öğreniyorum' sözünü söyleyerekten, yazı amacından sapmışken, yazacağım bi çok şeyi de unutmuşken. bu yazının yazılma aşamasında dinlenilen haluk levent şarkılarıyla bu yazı burada biter ve ben çekip giderim.

3 yorum:

seynill dedi ki...

bende konsere mi gitti acep dedim başlığı okuyunca.
bence arkadaşlarını yemeğe götür birilerine bişey yap,sadaka ver falan. bu iş için gönüllü arkadaşın olabilirim.

yusrac dedi ki...

olur elbettekine, şule'yi de alalım :)

okuttum, üflettim sadaka da verdim. ani hareketlerimi de dizginleme yolundayım. bakalım geçcek mi? öpüldün yine :)

seynill dedi ki...

senin bloğunu azerice okuyorum =D