geçen sene yazdığım bir yazı bu, bir kısmını paylaşmıştım.(bknz). yazının tamamını yayınlamayarak paragraflar arasında anlam bütünlüğü oluşturamadığımı söylemişti bir arkadaşım. ben halen bu düşünceye katılmıyorum ama yazımın tamamına blogumda yer veriyorum.
HÜZÜN YOLCUSUNUN SEYİR
DEFTERİNDEN
Karmaşık
bir sistemin karmaşık ve çözümü zor parçasıdır, insan. Onca karmaşa arasında
öyle duygular vardır ki insana ait. Sevinç, şaşkınlık, tedirginlik, korku,
endişe her anı farklı hislerde geçer ve bir duygu vardır en derinden duyulan.
Hüzün bu karmaşık sistemin en nadide parçasıdır. Bir mücevherin gerdana
yakıştığı kadar yakışır, narin bir yüreğe. Zarif ve değerli bir o kadar da
tehlikelidir.
Hüzünü
anlatmam istendi. Hiç bilmeyen anlatabilir mi, anlatsa da inandırıcı olur mu diye düşündüm.
Ben hüznü yaşamayı seçtim, hissetmeyi ve hüzün bana ne yaşattıysa onu
yazmayı...
Hüzün,
sonbahardır. Bir ağacın
yaprakları gibi güzel hayallerin ve canlı renklerin sararıp solmasıdır.
Yağmurun sancısıdır. Aşkı özleten çıtır ve kızıl yapraklardır. Hüzün, bazen bir
şiirin teması, bazen bir türkünün havasıdır. Bazen seni kucaklayan bir
rüzgarla, bazende seni ıslatan bir yağmurla gelir, yer edinir içinde.
Dünyanın doğusundaki her şeyde acı
ve hüzün bir aradadır. Çünkü güneş hep doğudan doğar ve acısız doğum, hüzünsüz
acı yoktur. Doğu kadınının yanık sesinde sırdır hüzün. Aşk masallarında, çöl
sevdalarında serap, Kerem'in Aslı'yı
arayan gözlerinde parlayan ışıktır.
Hüzün bazen
insanın kanını emer,
içinden koparıp atamazsın, yapışmıştır bir kere. O büyüdükçe sen küçülürsün.
Bazen ortak seçersin. Hüzünle yapılan bu ortaklıkta taraflardan biri yarar
görürken diğeri zarardadır. Ve mağlup taraf çoğunlukla sen olursun. Ne mutlu bu
hüznü kaldırabilecek güce sahip olanlara... Hüzün topraklarına umut ve sevdayı
ekebilenlere...
Hüzün, eski
mektuplar arasında
kaybolmandır. Anıları düşünüp, efkarlandığın, mutlu olduğun, gülümsediğin,
ağladığın, keşkelere mahkum olduğun saatlerdir. Tükenmiş kalemle yazılan ümit
dolu sözlerde saklıdır yada sana kalmayan, silinen anılarında...
Özlemek
güzeldir, hüzün barındırır
ama yine de özeldir. Belki de hüzün bunun için vazgeçilmezdir. Hüzün her
yerdedir, müzikte de vardır. Hüzünün müzikte ki enstrümanı ney'dir. Ney sesi
geçmişi, geçmişe duyulan özlemi fazlasıyla hissettirir, mutlulukla karışık bir
duygu çıkar ortaya kimi zaman. Belki de ney kamışlarının sazlıklara duyduğu
özlemdendir. Ney sesiyle en güzel günlerimizi saklayan geçmişimize gider,
hüzünleniriz... Zaman makinesi olsa da ışınlansak şu zamana diye geçer
içimizden. Hüzünü en yoğun o zaman yaşarız.
Ney'in içi
hep yanıktır. Ney'i
dinleyipte hüzünlenmeyen insan olmasa gerek. Aslında neydeki hüzün, bir sevgili
arkasından bağıra çağıra ağlamak değil, gözyaşlarını yüreğine akıtmaktır. Yürek
tellerinin sızlamasıdır.
Shaskepare'nin de dediği gibi ''Hüzün bazen çaresizliktir,
insanın elinden hiçbir şeyin gelmediği zamandır.'' çaresizliğin
en çok yaşandığı zamanda gece vakitleridir. Ne güzel söyler Bedirhan Gökçe ''Gece
midir insanı hüzünlendiren? Yoksa insan mıdır hüzünlenmek için geceyi
bekleyen?''
Gözyaşı
döktüğün nedenle anlam kazanır. Bazen hüzün yağmuru, bazen sevgi seli olarak
bazen de tarifini yapamadığımız bir nedenle yanaklarımızdan süzülür. Sevgiyle
akıttığımız gözyaşını pek az hatırlarız. Sevdiğimiz yanımızdayken anımsarız.
Tarifsiz akan bir daha hatırlanmaz içimizi rahatlatan bir duygu ile kayıplara
karışır. Ama her yalnız kalışımızda hüzün yağmuru olarak döktüğümüz yaşları
anımsarız, mutluysak o halimize güler geçeriz, üzgünsek yürek ağlamaya
mahkumsa, bir kat daha inşa ederiz, temelini daha da sağlam kılmak adına...
Ümitsizlikle
birleşince hüzün, yanlış yollara girmenin, kötü alışkanlıklara bağlanmanın
kaynağı olabilir. Zifiri gecelerde karabasan halini alır. Tek yön yola
girdiğini fark ettiğin yer son durak olabilir.
Melankoli
bir kılıftır hüzün
için, insan ruhunu örten. Rengi mavidir. Hüzünü arkanda bıraktığın yada dost
bulduğun yer kimi zaman Bostanlı sahilidir.
İçine hüzün çökünce gündüz
bile karanlık olur aslında. Hüzün, insanın karanlığın eteğinde kendisiyle baş
başa kalması, karamsarlığı ile yüzleşmesi, çıkar yol bulamadığı bir yaradır. Güzel
olanları düşünmeden geçirdiğin hafıza kaybıdır. Bazen hıçkırık sesinden başka
ses duyamazsın.
''En
çok çiğ
damlası en sessiz gecede düşer.'' (Nietzche)
Hüzün,
Friedrich Wilhelm Nietzche'i ünlü filozof Nietzche yapan ruh halidir. O, acılar içerisinde kıvranırken
hep üzgün, hep karamsardır. Sahip olduğu bu karamsarlık onun yazılarının özünü
oluşturmuştur. Başkasının göremediğini görmesine, fark edemediğini fark
etmesine yol açmıştır. Onun içinde kopan fırtınalar kendi döneminden çok
gelecek kuşaklara seslenmiştir. O, hüzünü her anında büyütmüştür.
Allah
dostları için dünya bir
firak yeridir ve ebedi yurttan ayrı olmanın verdiği bir hüzün vardır. Mevlana
öleceği günü şeb-i aruz (düğün günü) olarak adlandırır. Düğün,
sevgiliye tamamıyla kavuşmadır. Mevlana da öldüğü gün sevgiliye kavuşacağı
zamanın umudunu beslemiştir, yüreğinde.
Hüzün
vaktidir, namaz sonrasında
yapılan duada gözden akan bir kaç damla. Kur'an-ı Kerim okunduğunda anlamını
bilmediği halde hüzünlenen insanlar vardır. Ezan sesi, cami köşesi yeter bazen
yaptığımız yanlışları düşünüp, üzülmemize... Vicdanımızla bir daha düşünürüz...
Hüzün o zaman daha keskindir, vicdan da hüznün yankılandığı yerdir.
Saflığımızı birçok şeyde
kaybettik. Öğrenmek mi alışmak mı bilinmez. Artık savaşlar, ölümler bile ağlatamaz
oldu bizi. Ancak hayata hüzünlü gözlerle baktığımız zaman anlarız. Hayatta
halen umut besleyen insanların olduğunu. Güzel şeydir hüzün, unuttuğumuz
değerleri hatırlattığında...
Hüzün ayrılığın insanda bıraktığı
keskin izdir. Her zaman var olan ama kendisini yalnızlıkla boğuşurken fark
ettiğimiz koca bir gerçek, anlamlı yada anlamsız bir duygu bulutudur. Nette bir yerde okuduğum şu kişinin de
dediği gibi;
'’İşin bir başka doğrusu, hüzün
sen gittiğinde geldi, yada hep buradaydı, sen gittin o kaldı.'' (Özer Bal)
Kısa veya uzun yolculuklarda
yol arkadaşındır, hüzün. Her camdan dışarı baktığında seni sarmalayan, her
arkana bakışında önünde duran, geniş zamanında yer kaplayandır. Karanlık bir
gecede peşinden gelen ay gibidir.
Hüzün aslında çoğu kez ölümü
hatırlatır yada ölme isteği uyandırır. Kimine göre en yoğun duyguların
depreştiği zamandır. Ölümü düşünmek yada ölümdan korktuğunun farkına varmaktır.
Kara
toprak, yuva olduğunda
geride bir çok kişi bırakılır ve asla onların yanına geri dönülmez, bu dönüşü
olmayan bir yoldur... Bunu ne güzel anlatır Yahya Kemal;
Artık demir almak günü gelmişse
zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir
çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Yahya
Kemal'in sessiz gemi şiiri hüzünü ölüm süzgecinden geçirir. Hüzünlü düşünceler,
ölüm düşüncesine, karmaşık duygulara yapışıverir.
Ölüler de
hüzün bırakır ardında,
pişmanlığı kelepçeler bileklik niyetine yüreğimize... Geçmişte yapamadıklarına,
kaybettiğinle yaşayamadıklarına yanarsın ve yine apayrı bir pencere de hüzün
içinde boğulursun.
Hüzün,
eskiden senin için özel olan bir günün, artık
özel olması için bir sebebinin kalmadığı gün seni örten duygudur. Yada mutlu
olmayı kesinlikle hak ettiğin tek günde unutulduğunu farkettiğin, mutsuzluğa
mahkum edildiğin, o günü yalnız geçirdiğin zamandır.
Kaybetme
kaygısıdır, hüzün.
Korku zamanla dert olur içine, içinden çıkılmaz bir hal alır. Kafan da
kurguladığın, kendini mutluluktan sürdüğün tek yön sürgün olur. Yalnızlığa
sürersin kendini, kendi kendini koyverirsin çıkmazların içine...
Yalnızlık insanın kalbindeki
düğümlerdir ve bu düğümleri kendi başına çözebilen, üstesinden gelebilen çok az
kişi vardır. Kalanlar bir vefasıza ihtiyaç duyar. Gün gelir birini sever,
kalbinde ki düğümleri çözmesine izin verirsin. O düğümler yok olur. Ama bir gün
o çekip gittiğinde, yüreğine hem hüzün çöker hemde yalnızlık. O zaman anlarsın
geçmişin düğümleri artık kördüğüm olmuştur, yüreğinde. Hüzün de kördüğüme
atılan son ilmiktir.
Hüzün,
geçmişte yarım kalmış bir aşkı anlatan bir parçayı gitarınla çalarken,
hayallerin seni alıp götürdüğü uzaklarda, çektiğin en büyük acıdır eğer yarım
kalmış bir aşkın varsa...
İnsanın ayrılıklar, tükenmeler
ve bitişler sonucunda yaşadığı duygudur, hüzün. Son zamanlarda çok dinlenen bu
şarkıda geçen şu sözler gibi.
''
Seni severdim hüzünün koynunda, seni severdim hem uyanık hem uykumda , seni
severdim ve sana rağmen, yine severdim dar ağacı boynumda.'' (Yaşar, Yıldız Usmanova)
Hüzün bazen
bir çok anın, acının,
ayrılığın, terk edilmişliğin, ihanetin yaşandığı, ölüm çaredir düşüncesinin,
vazgeçmen gerektiği halde sevmeye devam etmenin, pişmanlığın duyulduğu, nefret
ve sevginin birbirine karıştığı bir kümedir. Bu kümeye aynı hata 2 defa
yazılmaz. Ama sen çoktan razısındır, böyle bir hatanın içinde can vermeye...
Hüzün her
yerde vardır. Yavrusunu
sütten kesme zamanı gelen bir annede, sevdiği ile dünya evine girip ailesinden
ayrılan gelinde, elinden oyuncağı alınan 3 yaşındaki Kerim'de, 5 yaşında abi
olup kardeşini kıskanan Ergün'de, üniversiteyi kazanıp gurbete giden
öğrencilerde, Leyla ile Mecnun'un ölümsüz aşkında, Gazze sokaklarındaki masum
çocukların haykırışlarında, annelerimizin ninnilerinde, huzurevinde, çocuk
yurdunda... Hüzün bütün zaman diliminde, geçmişte, gelecekte, her yerdedir.
Fıtrat
geleneğidir, hüzün. İnsanın kişiliğinin yerine oturması, güçlü bir yapıya sahip
olması yolunda kaldırım taşlarıdır. Farklı bir açıdan baktığımız da, sevinçli
anlarımızın önemini gösteren, bize neşe ve sevinci anlamlı kılandır.
''Hüzün ki en çok yakışandır bize, belki de en çok
anladığımız'' (Hilmi Yavuz)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder