05 Nisan, 2012

Hüzün'e dair her şey...

geçen sene yazdığım bir yazı bu, bir kısmını paylaşmıştım.(bknz). yazının tamamını yayınlamayarak paragraflar arasında anlam bütünlüğü oluşturamadığımı söylemişti bir arkadaşım. ben halen bu düşünceye katılmıyorum ama yazımın tamamına blogumda yer veriyorum. 

HÜZÜN YOLCUSUNUN SEYİR DEFTERİNDEN
Karmaşık bir sistemin karmaşık ve çözümü zor parçasıdır, insan. Onca karmaşa arasında öyle duygular vardır ki insana ait. Sevinç, şaşkınlık, tedirginlik, korku, endişe her anı farklı hislerde geçer ve bir duygu vardır en derinden duyulan. Hüzün bu karmaşık sistemin en nadide parçasıdır. Bir mücevherin gerdana yakıştığı kadar yakışır, narin bir yüreğe. Zarif ve değerli bir o kadar da tehlikelidir.
Hüzünü anlatmam istendi. Hiç bilmeyen anlatabilir mi, anlatsa da inandırıcı olur mu diye düşündüm. Ben hüznü yaşamayı seçtim, hissetmeyi ve hüzün bana ne yaşattıysa onu yazmayı...
Hüzün, sonbahardır. Bir ağacın yaprakları gibi güzel hayallerin ve canlı renklerin sararıp solmasıdır. Yağmurun sancısıdır. Aşkı özleten çıtır ve kızıl yapraklardır. Hüzün, bazen bir şiirin teması, bazen bir türkünün havasıdır. Bazen seni kucaklayan bir rüzgarla, bazende seni ıslatan bir yağmurla gelir, yer edinir içinde.
Dünyanın doğusundaki her şeyde acı ve hüzün bir aradadır. Çünkü güneş hep doğudan doğar ve acısız doğum, hüzünsüz acı yoktur. Doğu kadınının yanık sesinde sırdır hüzün. Aşk masallarında, çöl sevdalarında serap,  Kerem'in Aslı'yı arayan gözlerinde parlayan ışıktır.
Hüzün bazen insanın kanını emer, içinden koparıp atamazsın, yapışmıştır bir kere. O büyüdükçe sen küçülürsün. Bazen ortak seçersin. Hüzünle yapılan bu ortaklıkta taraflardan biri yarar görürken diğeri zarardadır. Ve mağlup taraf çoğunlukla sen olursun. Ne mutlu bu hüznü kaldırabilecek güce sahip olanlara... Hüzün topraklarına umut ve sevdayı ekebilenlere...
Hüzün, eski mektuplar arasında kaybolmandır. Anıları düşünüp, efkarlandığın, mutlu olduğun, gülümsediğin, ağladığın, keşkelere mahkum olduğun saatlerdir. Tükenmiş kalemle yazılan ümit dolu sözlerde saklıdır yada sana kalmayan, silinen anılarında...
Özlemek güzeldir, hüzün barındırır ama yine de özeldir. Belki de hüzün bunun için vazgeçilmezdir. Hüzün her yerdedir, müzikte de vardır. Hüzünün müzikte ki enstrümanı ney'dir. Ney sesi geçmişi, geçmişe duyulan özlemi fazlasıyla hissettirir, mutlulukla karışık bir duygu çıkar ortaya kimi zaman. Belki de ney kamışlarının sazlıklara duyduğu özlemdendir. Ney sesiyle en güzel günlerimizi saklayan geçmişimize gider, hüzünleniriz... Zaman makinesi olsa da ışınlansak şu zamana diye geçer içimizden. Hüzünü en yoğun o zaman yaşarız.
Ney'in içi hep yanıktır. Ney'i dinleyipte hüzünlenmeyen insan olmasa gerek. Aslında neydeki hüzün, bir sevgili arkasından bağıra çağıra ağlamak değil, gözyaşlarını yüreğine akıtmaktır. Yürek tellerinin sızlamasıdır.
 Shaskepare'nin de dediği gibi ''Hüzün bazen çaresizliktir, insanın elinden hiçbir şeyin gelmediği zamandır.'' çaresizliğin en çok yaşandığı zamanda gece vakitleridir. Ne güzel söyler Bedirhan Gökçe ''Gece midir insanı hüzünlendiren? Yoksa insan mıdır hüzünlenmek için geceyi bekleyen?''
Gözyaşı döktüğün nedenle anlam kazanır. Bazen hüzün yağmuru, bazen sevgi seli olarak bazen de tarifini yapamadığımız bir nedenle yanaklarımızdan süzülür. Sevgiyle akıttığımız gözyaşını pek az hatırlarız. Sevdiğimiz yanımızdayken anımsarız. Tarifsiz akan bir daha hatırlanmaz içimizi rahatlatan bir duygu ile kayıplara karışır. Ama her yalnız kalışımızda hüzün yağmuru olarak döktüğümüz yaşları anımsarız, mutluysak o halimize güler geçeriz, üzgünsek yürek ağlamaya mahkumsa, bir kat daha inşa ederiz, temelini daha da sağlam kılmak adına...
Ümitsizlikle birleşince hüzün, yanlış yollara girmenin, kötü alışkanlıklara bağlanmanın kaynağı olabilir. Zifiri gecelerde karabasan halini alır. Tek yön yola girdiğini fark ettiğin yer son durak olabilir.
Melankoli bir kılıftır hüzün için, insan ruhunu örten. Rengi mavidir. Hüzünü arkanda bıraktığın yada dost bulduğun yer kimi zaman Bostanlı sahilidir.
İçine hüzün çökünce gündüz bile karanlık olur aslında. Hüzün, insanın karanlığın eteğinde kendisiyle baş başa kalması, karamsarlığı ile yüzleşmesi, çıkar yol bulamadığı bir yaradır. Güzel olanları düşünmeden geçirdiğin hafıza kaybıdır. Bazen hıçkırık sesinden başka ses duyamazsın.
''En çok çiğ damlası en sessiz gecede düşer.'' (Nietzche)
Hüzün, Friedrich Wilhelm Nietzche'i ünlü filozof Nietzche yapan ruh halidir. O, acılar içerisinde kıvranırken hep üzgün, hep karamsardır. Sahip olduğu bu karamsarlık onun yazılarının özünü oluşturmuştur. Başkasının göremediğini görmesine, fark edemediğini fark etmesine yol açmıştır. Onun içinde kopan fırtınalar kendi döneminden çok gelecek kuşaklara seslenmiştir. O, hüzünü her anında büyütmüştür.
Allah dostları için dünya bir firak yeridir ve ebedi yurttan ayrı olmanın verdiği bir hüzün vardır. Mevlana öleceği günü şeb-i aruz (düğün günü) olarak adlandırır. Düğün, sevgiliye tamamıyla kavuşmadır. Mevlana da öldüğü gün sevgiliye kavuşacağı zamanın umudunu beslemiştir, yüreğinde.
Hüzün vaktidir, namaz sonrasında yapılan duada gözden akan bir kaç damla. Kur'an-ı Kerim okunduğunda anlamını bilmediği halde hüzünlenen insanlar vardır. Ezan sesi, cami köşesi yeter bazen yaptığımız yanlışları düşünüp, üzülmemize... Vicdanımızla bir daha düşünürüz... Hüzün o zaman daha keskindir, vicdan da hüznün yankılandığı yerdir.
Saflığımızı birçok şeyde kaybettik. Öğrenmek mi alışmak mı bilinmez. Artık savaşlar, ölümler bile ağlatamaz oldu bizi. Ancak hayata hüzünlü gözlerle baktığımız zaman anlarız. Hayatta halen umut besleyen insanların olduğunu. Güzel şeydir hüzün, unuttuğumuz değerleri hatırlattığında...
Hüzün ayrılığın insanda bıraktığı keskin izdir. Her zaman var olan ama kendisini yalnızlıkla boğuşurken fark ettiğimiz koca bir gerçek, anlamlı yada anlamsız bir duygu bulutudur. Nette bir yerde okuduğum şu kişinin de dediği gibi;
'’İşin bir başka doğrusu, hüzün sen gittiğinde geldi, yada hep buradaydı, sen gittin o kaldı.'' (Özer Bal)
Kısa veya uzun yolculuklarda yol arkadaşındır, hüzün. Her camdan dışarı baktığında seni sarmalayan, her arkana bakışında önünde duran, geniş zamanında yer kaplayandır. Karanlık bir gecede peşinden gelen ay gibidir.
Hüzün aslında çoğu kez ölümü hatırlatır yada ölme isteği uyandırır. Kimine göre en yoğun duyguların depreştiği zamandır. Ölümü düşünmek yada ölümdan korktuğunun farkına varmaktır.
Kara toprak, yuva olduğunda geride bir çok kişi bırakılır ve asla onların yanına geri dönülmez, bu dönüşü olmayan bir yoldur... Bunu ne güzel anlatır Yahya Kemal;
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalk
ışta ne mendil, ne de bir kol.
R
ıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranl
ı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Yahya Kemal'in sessiz gemi şiiri hüzünü ölüm süzgecinden geçirir. Hüzünlü düşünceler, ölüm düşüncesine, karmaşık duygulara yapışıverir.
Ölüler de hüzün bırakır ardında, pişmanlığı kelepçeler bileklik niyetine yüreğimize... Geçmişte yapamadıklarına, kaybettiğinle yaşayamadıklarına yanarsın ve yine apayrı bir pencere de hüzün içinde boğulursun.
Hüzün, eskiden senin için özel olan bir günün, artık özel olması için bir sebebinin kalmadığı gün seni örten duygudur. Yada mutlu olmayı kesinlikle hak ettiğin tek günde unutulduğunu farkettiğin, mutsuzluğa mahkum edildiğin, o günü yalnız geçirdiğin zamandır.
Kaybetme kaygısıdır, hüzün. Korku zamanla dert olur içine, içinden çıkılmaz bir hal alır. Kafan da kurguladığın, kendini mutluluktan sürdüğün tek yön sürgün olur. Yalnızlığa sürersin kendini, kendi kendini koyverirsin çıkmazların içine...
Yalnızlık insanın kalbindeki düğümlerdir ve bu düğümleri kendi başına çözebilen, üstesinden gelebilen çok az kişi vardır. Kalanlar bir vefasıza ihtiyaç duyar. Gün gelir birini sever, kalbinde ki düğümleri çözmesine izin verirsin. O düğümler yok olur. Ama bir gün o çekip gittiğinde, yüreğine hem hüzün çöker hemde yalnızlık. O zaman anlarsın geçmişin düğümleri artık kördüğüm olmuştur, yüreğinde. Hüzün de kördüğüme atılan son ilmiktir.
Hüzün, geçmişte yarım kalmış bir aşkı anlatan bir parçayı gitarınla çalarken, hayallerin seni alıp götürdüğü uzaklarda, çektiğin en büyük acıdır eğer yarım kalmış bir aşkın varsa...
İnsanın ayrılıklar, tükenmeler ve bitişler sonucunda yaşadığı duygudur, hüzün. Son zamanlarda çok dinlenen bu şarkıda geçen şu sözler gibi.
'' Seni severdim hüzünün koynunda, seni severdim hem uyanık hem uykumda , seni severdim ve sana rağmen, yine severdim dar ağacı boynumda.'' (Yaşar, Yıldız Usmanova)
Hüzün bazen bir çok anın, acının, ayrılığın, terk edilmişliğin, ihanetin yaşandığı, ölüm çaredir düşüncesinin, vazgeçmen gerektiği halde sevmeye devam etmenin, pişmanlığın duyulduğu, nefret ve sevginin birbirine karıştığı bir kümedir. Bu kümeye aynı hata 2 defa yazılmaz. Ama sen çoktan razısındır, böyle bir hatanın içinde can vermeye...
Hüzün her yerde vardır. Yavrusunu sütten kesme zamanı gelen bir annede, sevdiği ile dünya evine girip ailesinden ayrılan gelinde, elinden oyuncağı alınan 3 yaşındaki Kerim'de, 5 yaşında abi olup kardeşini kıskanan Ergün'de, üniversiteyi kazanıp gurbete giden öğrencilerde, Leyla ile Mecnun'un ölümsüz aşkında, Gazze sokaklarındaki masum çocukların haykırışlarında, annelerimizin ninnilerinde, huzurevinde, çocuk yurdunda... Hüzün bütün zaman diliminde, geçmişte, gelecekte, her yerdedir.
Fıtrat geleneğidir, hüzün. İnsanın kişiliğinin yerine oturması, güçlü bir yapıya sahip olması yolunda kaldırım taşlarıdır. Farklı bir açıdan baktığımız da, sevinçli anlarımızın önemini gösteren, bize neşe ve sevinci anlamlı kılandır.
''Hüzün ki en çok yakışandır bize, belki de en çok anladığımız'' (Hilmi Yavuz)

Hiç yorum yok: