17 Ekim, 2011

sana boncuktan kuş yaptım, konacak pencerene :)


Sevilmeye layık dostumun sevdiği rica etmişti. doğum gününe özel bişiler yazarmıyım? diye. Düşünülmesi gereken bi konu, yalnız cevap tek. memnuniyetle.  düşüncelerimi şeyda ile doldurmalıyım ve yazımda onu anlatmalıyım dimi? bende öyle yapacam. sevdiğim müzikleri listeledim ve yazmaya başladım. zira sevdiğim şeyleri bir payda da toplamak huyumdur.

şeyda, şeyda hmm şeyda... 2 sene evvel aylardan ekim olmalı, okulun ilk haftasında tanışmıştım.  en net anı; kucağında bir laptop, sınıf birincimiz olduğu dolayısıyla aldığı hediye. aklımda öyle yer edinmişti, evet çok net. sonra basit konuşmalar başlamıştı. nerelisin? nerde kalıyorsun? en önemli soru da burcun ne? :) ortak noktaların olunca arkadaşlarınla kaynaşması da kolay oluyor tabi. sonrasın da gelen grup çalışmaları da dostluğumuzun tuzu biberi...

ne kadar sevindiğimi hatırlarım, istanbul'da okuma hayalleri elinde kalınca. ne de olsa, bu durum arkadaşımla geçireceğim 2 yılın daha olduğunu söylemekteydi. şeyda diyince aklıma gelen bişi daha var. baş harfi ''emre''... nasıl yani demeyin, öyle işte. grup çalışmalarımızı sabote eden, diye bahsedebilirim ondan. şeyda bahsettiğinde ise gözleri parlardı. önceliği vardı. o arayınca, çalışmaya ara verilirdi. saatler süren konuşmadan sonra bizde sabahlamak zorunda kalırdık. ya tamam bütün suçu ona atamam biz grupça severdik sabahlamayı, derim ve sizde inanırsınız ama inanmamalısınız :)

şeyda ile bir de gitar kursu anımız vardır. biz gitara beraber gitmedik ama anımız vardır. nasıl olur demeyin, oluyor valla. he he. bu sene belki beraber gidebilürük. gitseydik ii olurdu yani. msjım şeyda'nın kulaklarında çınlasın inşallah :) sınıfta durduk yere bi yerden arabesk bi ses geliyorsa, kafamı  çevirip kim diye bakmam bile, cevap tek ''şeyda''... tabi sonrasında ona katılan bi sınıfta mevcuttur ve onun söylediği her şarkının benim dilime dolanması da yadsınamaz bir gerçektir. bir de şelale önünde çekilen onun güzel, fotojenik, doğal benim eh işte, bitanesine ''nayır nolamaz'' dediğim fotolarımız vardır. çılgın, deli, çatlak sözlerinin tek adresidir bizim şeydamız, onun yanında bize söylenmez böyle şeyler, sahibi var bu sözlerin ayıp olur.  başka başka ne vardı ya. hıı hatırladım bide öğrenci işlerinden alınan diploma örneğimiz vardı. sevdiğimiz koreliler de var, az kalsın unutuyordum bak. geçmiş böyleydi işte.

sonbahar mevsiminde yaşanırmış en güzel aşklar burdan da bağlantı kurabiliriz, o bir aşk çocuğu... terazi burcu olmanın verdiği dengesizlik, bol samimiyet, eğlence, kakara kikiri hepsi güzel yüreğinde sabit. bir de daha önceden söylemişmiydim bilmiyorum, albenisi de var. huyu güzel kendi güzel cinsler vardır ya, en sevdiğim. işte onlardan.

ve son olarak geleceğin nasıl olacağını da ben hayal edebilirim. tamam tamam.  en azından iyi dileklerde bulunabilirim. kendi dilimde kutlamak istediğimi farkettim şuan itibari ile, ROJ BUNA TE PİROZ BE... sonra sevdiğim bir dille tekrarlamalıyım dimi? AD GÜNÜN MÜBAREK... ve çok uzak bir dille de kutlamak isterim. 생일 축하 해요. saeng-il chugha haeyo... neden? konu sen  olunca içten dileklerim bitmek bilmiyor. ee o zaman son olarak sevdiğim bi şarkıyla da kutluyayım. DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN, MUTLU OL SENELERCE...

canım arkadaşım, ömrün güzelliklerle, sevgiyle, sevdiklerinle geçsin. hüzün bile mutluluğu dışında yaklaşmasın sana.  bir de ''Allah,  seni sevdiğine yar etsin''  diye bişi vardı. evet, buda yazının sonuydu.

16 Ekim, 2011

bendeniz'e de şiirler yazılırmış :)


kalbimin dik başlı bacısı,

içimdekileri sırasıyla dökeyim istersen.
kararsızsın,
güzel hayalleri olan bir yokuş arsızısın…
ayrıca vatansız cümlelerimin gizli öznesisin.
biraz azerbaycan,
biraz kore,
beynelminel bir şeysin…
dedikodu dökülmesin ağzından arada bir.
araştırma çevrendekilerin açıklarını.
o zaman daha tatlısın…
kurtulanımın halası,
benim hayalim senindir.


ateşlerin efendisinin dikicisi,
pratik,
koç,
sentezci,
eksikliğini hissettiğimiz,
kermit e emanet,
ve daha bir çok şeysin…
bütün bunlara rağmen,
yazılanları bir başkasından da duymak istersin….

götür bende kalanları.
okulunu çabuk bitir de,
içimdeki çocuk öksüz kalmadan büyüyebilsin.
               
gassal'dan

27 Ağustos, 2011

aslında herşey;


Yazın gidecekleri bir köy olmadığı için ağlayan küçük bir kızın şu sözleri kadardı; baba bize bir köy al, lütfen, bizimde bir köyümüz olsun.

Kardeş sevgisini tatmamış bir kızın şu sözleri kadardı; kardeş istemedim hiçbir zaman. Çocukları da sevmem zaten.

4 yaşındaki bir çocuğun sevgisi kadardı; annemi çok seviyorum, babamı da seviyorum, ablamı da, halamı da, Naci'yi, dedemi, ninemi, dayımı, amcamı, Ergün’ ü…

eAöL için söylenen, aslında özlem kokan sözler kadardı; sabah zeytin akşam çorba bıktım illallah, bize de bir gün döner çıkar çıkar inşallah, hamdonun keyfi yerinde yine maşallah, törende nutuk atmaz atmaz inşallah…

İzlenen bir kore dizisinde söylenen sözler kadardı; biane, sarange… (özür dilerim ama seni seviyorum)

1 yaşındaki bir bebeğin, çok az gördüğü teyzesine, annesi sayesinde söylediği şu söz kadardı; tice…

Çocuklara öğretilen Allah sevgisi kadardı; kötü şeyler yaparsam Allah beni sevmez. Ben hep iyi biri olacam, yalan söylemeyecem ki, Allah beni çok sevsin.

Her istediğinin fazlası verilmiş bir gencin sözleri kadardı; hayattan zevk almıyorum, ölmek istiyorum anlıyor musun? Ölmek!

Yetimhanedeki çocukların sessiz çığlıkları kadardı.

Herkesin istediği, aslında istediğini söylediği 'barış' kadardı.

Aslında her şey; Doğum ve ölüm arasında yaşanan yol kadardı, doğduğunda okunan ezan ve öldüğünde kılınan namazın kadardı…

19 Temmuz, 2011

öyle çok şey var ki içimde

Konuşmalarımı hiçbir zaman kontrol altında tutamam. Ne konuşmam gerektiğini düşünmem. O an aklıma geldiği gibi konuşurum. Daha doğrusu hiçbir zaman düşündüklerimi söyleyemedim, geçmişim  de, şuanım da ve geleceğim de de(içime doğuyor)… Tabi bu beraberinde birçok sorun getirmekte; Kırgınlıklar, pişmanlıklar ve gaflar… ama karşımdaki bilmeli kurduğum kırıcı cümleler, benden önce kurulan cümlelerle doğru orantılı… ve şuan öyle hissediyorum demek. Şuan konuşulanlardan ötürü aklımdan geçenler demek. Yani düşünmek ve hissetmek eşdeğer.  Sen hissettin ben düşündüm diye bişi yok. Ok? kızgınlık geçince yerini kırgınlık ve pişmanlıklara bırakmakta, bunlar düşünülmek istenmese de düşünülmekte…  Öylede sürüp gitmekte. Gelelim diğer bir soruna yaptığım ve halen yapacağım diye korktuğum GaFlar…

Halamın kızını ilk defa görecektim. Bebek beşiğinde uyurken yüzündeki nevresimi kaldırdım bide ne göreyim. Rimel çekilmiş gözlerden bile kıvrık kirpikler. Ve ben bağırmaya başladım. ‘Halaaaa kızının kaşları harika. Kalın, uzun, bitişik ve kıvrık. Maşallah, vuruldum kaşlarına.’ Halam başta gerçekten kaşlarından bahsettiğimi sandı ki bebeğinin yüzüne bakma hissiyatı içine girdi. Bebeğine baktıktan sonra bana nasıl baktı bunu anlatamam ama hemen kirpik yerine kaş dediğimin farkına vardım. ‘Yaaaa yine yaptım aynı şeyi, kirpikleri yani’. Sonra tabi ki mal halime yapılan gülüşmeler ve benim aklımda lise zamanından bir anı.

Çok sevdiğim üst sınıflardan bir arkadaşım ve sınıf arkadaşım oturuyoruz. Konumuz kaş, göz, burun, yakışıklılık, çirkinlik bu tarz bişi olsa gerek. Bende tam çok sevdiğim, gözlerini beğendiğim abimden bahsediyorum. Abim gözümün önünde, çok güzel gözleri var abimin, ne gerek varki o kadar güzel göz erkeğe, o gözler bende olcak falan. Nasıl bişi acaba diye gözümün içine bakarken arkadaşlarım ben yine gafımı yapmıştım. ‘Abimin kaşları sık sık, kalın ve uzun. Çok güzeller ya. O kaşlar bende olcaktı varya… ’ baş harfi bahar olan arkadaşım,  bana tuhaf tuhaf bakıp, anlattıklarımı gözünde canlandırır. Ya kalın kaşın neresi güzel der ve ben o an kendime gelirim. Kaş mı ben kirpik demek istemiştim. Tabi bu sadece kaş-kirpik olarak kalmadı. Ayak-bacak kullanımlarım da çok meşhurdur. Uzun zaman olmuştu böyle gaf yapmayalı, halbuki lise yıllarım bunlarla doluydu. Gaflarımın beni özlediğini düşünüyorum. Bi kaç yıldan sonra ansızın yakaladı beni. Utandırdı…


Tüm bunlara rağmen, yine de konuşmalarıma ket vurmayacam. Beni kabul edip etmemek benim değil karşımdakinin sorunu. Hiç kimse, hiçbir zaman aklımdan geçenleri bilemez. Öğrenmeye de uğraşmasınlar zaten ne gerek var ki!!






07 Haziran, 2011

mutluyum... mutluyuz.. mutludur.. mutlulardı... işte öyle bir şey

mutlu geçirilmiş bir günün ardından duyulan büyük mutluluk hissiyle yazılmış bir yazıdır bu... yada gecikmiş bir doğum günü yazısı... bu yazıyı tek kişi üstüne alınabilir.. ki anlatacaklarımı da yalnız o anlayabilir...

güzel bir güne nasıl başlanabilir.. iyi bi sınav sonrası dondurma keyfi ile hoş sohbet... üzgünlüğünü atıp, başkasını güldürebilmek... sonrasında happy happy day.. sonrasında da never say goodbye... güzel kareografiler.. komik sahneler.. nedeni belli ama hafif garipsenecek şekilde mutlu dakikalar... içinde anlatım bozukluğundan.. artükülasyon bozukluğundan... kısmen yazım hatalarından oluşan.. şen şakrak dakikalar.. devamında olmazsa olmazımız olan slow anlar... yakın geçmiş zamanın 20 yıl öncesinde doğmuş bi arkadaş... ve benim sözlerim ve onu güldürebilmenin mutluluğu... yemek yerken asil olabilirim... yanımdaki şahsiyetle çektirdiğim fotolarda güzel çıkıyor olabilirim... yanımda ki şahsiyet 34 beden olabilir... 1.77 boyunda da olabilir.. hatta bunu her yerde vurgulayabilir de... yazım hataları, anlatım bozukları yapadabilirim... bu hatalarımı sevmişte olabilirim. bu yazının sahibi yanımda ki şahsiyette olabilir ve ben onu çok seviyor da olabilirim <3 <3... her cümlemden sonra kurduğum ikinci cümle ne kadar tatlıyım dimi? de olabilir... onun her bana bakışında, feysteki yorumlarımı okuyuşunda gülesi de gelebilir...de da ki eklerini nasıl yazmam gerektiğini sürekli vurgulamsına rağmen... bana beni gerek beni <3 hadi bakalım burada da beğen de görelim... kaçarın yok yorum şart... böyle de baskı kurarım ki sen alışkınsındır zaten... şimdi uyku zamanı gelmiştir... o uykuya dalmıştır benimde yazı yayınlayıp uyumam gerekmektedir. zira biz yarın erken kalkıp ders çalışacağızdır... ama buna kim inanır?????

ŞeYmA... canım arkadaşım doğum günün kutlu olsun mutlu ol senelerce... hep benimle ol ki, gül... gül ki genç kalasın... seninle ben de güleyim... güleyim ki dişlerimi görebilesin :)

blogumda özel yazı yazdığım can dostum güzel insan... bunları okuduğunda hüzünlen ve ağla ve gül sonra da gel beni öp tamam mı?  bu arada  sormayı unuttum... çok tatlıyım dimi??? :D

15 Mayıs, 2011

mesud bir qece xayra kalıptı....


nece hoşbext bi qeceydi. elinde türk bayraqı ile nigar türkiye kazanmış kimi çıkıptı sahneye... hamımıza gurur verip, çok xoşumuza gelipti. 
nece güzel olup manileri, nece güzel okuyuplar. kulak asıpta xoşun gelmemesi olabilmez... Nigarı bayraqla gördüğüm vaxt çok heyecenlamışam…Men Türkiye itirdiğinde xecalat çekmişem. Amma azerbaycan kazandığında mesud, bextever olmuşam… Menim yengem Azeridir. Hemen ona zeng eyleyip tebrik etmişem… o da çoq mutlu oluptu…  tweeterlar da herkes Nigarı övüptü… Men de bi yazı yazmayıp self eylemek istememişem… derhal açıp blogu yazmaya başlamışam… hamınızı hamımız adına tebrik edirem… birinciliyi Nigar la tapmış kimi oldux… hamımız bextever oldux..  mesud bir gece xayra kalıptı... yazımda bextever qecenin nişanı olup... vidyo da emaresi, sizde xayra kalın... hoşbext olun...


10 Mayıs, 2011

vay be ben neymişim be abi... aaaaaa

yeni bir ödev ve bendeniz... blogum da yer verdiğim bu ikinci ödevim olacak... (bkz.birinci ödev) mim yazar gibi ödev yazar oldum ama olsun... bu bi yazı draması, doğaçlama ön koşul.... metinden yaralanarak pardon sözcüklerden, söz öbeklerinden yararlanarak yazılmış bir şiir, deneme, öykü, yani bir yazın hazırlamak amaç... özgün bi ödev... keyifli ama kelimeler biraz fazla yordu... ben şiir yazmayı seçtim... biter bitmez de blogum da paylaşmak istedim... kullanılası kelimeler kalın harflerle yazılı olanlar... ben severek yazdım.. siz de severek okuyun..



UĞURLAYANIN ŞİİRİ

Koşturdun kendini bensizliğe, dörtnala.
Savrulan çiçekler, kırık düşler gördüm ardında.

Benim gözüm hep senin üzerindeydi.
Senin yüreğinse, sarnıçtan su içen kuşlar gibi.

Söylenmeden eskimiş şarkı gibisin, bensiz,
Hayat  kucaklamıştı sevgimi, sonbaharım da sensiz.

Bu şehrin soğukluğunu, yalnızlığını üstlenen ben,
Sakladım kalbimi sen yokken, yokluğun çokken.

Adsızım, kimsesizim, yağmura razı yüreğim.
Papatyalarda saklı kaldı, özlemim, sevgi sözcüklerim.

Ağızdaki buruk tatların sayesinde tutuldu her yanım.
Artık, kulağımın üstüne yatsam bile alacaklıyım.

Şimdi bütün sözler anlamsız.
Unutma, kandırılması basit insanlarız.

Kötü rüzgar, dolanmış asma ağacının yapraklarına.
Bu ve bunun gibi masallar anlatılır, mutluluğu bekleyen çocuklara.

Seni okuyorum fırsat buldukça, bıraktığın günlüğünde.
Ama bir türlü anlam veremiyorum karşıt sözlerine.

Seni ne kadar üzdüğümü anlatmak istemişsin.
Benden ‘kibirli cadı’ diye bahsetmişsin.

Meleklerin inandırdığı bir yalanmış bu.
Ben kör bir dilenci, sen tavus kuşu.

Senin deyişinle ‘gökyüzünde aranan yıldızım’.
Varmak istemişim seninle huzura, adım adım.

Şimdi vakit, ölüme 5 kala hayatı 5 geçe.
Yetkili kişi dışında kimse giremez bu kalbe.

Beyazın kaderi kirlenmek, siyahınki suçlanmaktır.
Saklanmış gökyüzüm, sen hep göğsüme başını yatır.

NOT: severek yazdık dedikse o anlamda deil... diğer anlamda :P

başlık bir yazının dramı da olabilir di ama biraz egomu şımartmak istedim...afedile...
eee bu kadar yazmışken yaratıcı drama hocama da sevgiler saygılar göndermeden edemicem... hocam, blog, okumak, siz, ödev, sevgi, saygılar :)